Aşk Bize Benzer

Serav Dicle Amaç

                                               

“Aşkı bir yaşayanlar vardır, bir de hayal edenler. Ben, hayal edenlerdenim.”

Merhaba sevgili okur, yeni bültene hoş geldin! Nasılsın, her şey yolunda mı? 2024 istediğin gibi gidiyor mu yoksa aynı koşturmacadan devam mı? En önemlisi, 14 Şubat faciasını atlattın mı? Daha da önemlisi, yukarıdaki alıntı hakkında ne düşünüyorsun? Yok yok dur hemen Google’da aratma, 9 yaşındayken ben yazmıştım onu. Ben de biliyorum komik olduğunu ama gülme lütfen… Ya da gül be, hep beraber gülelim! Gel, arka planını anlatayım şimdi sana.

Dokuz yaşlarındayım, annem ile otobüsteyiz, Antalya’dan İstanbul’a dönüyoruz. Koltuğumun küçük ekranında yeni çıkmış bir dizi oynuyor, ben de dalgın dalgın hem onu hem dışarıyı izliyorum. Dizinin adı sanı hiç aklımda değil, sorma lütfen. Hatırladığım tek şey ana karakterin bir yazar olduğu veya romantik bir roman yazdığı. Tabii bir de benim bundan delicesine etkilendiğim gerçeği var… Sanki o ana kadar yeryüzünde hiç romantik bir cümle kurulmamış, hiç şiir okumamışım, hiç birbirini seven bir çift görmemişim gibi heyecanlanıyorum. Diziden sonra küçücük telefonumun notlar kısmına birkaç cümle karaladığımı anımsıyorum ama ne yazdığımı hatırlayamıyorum. İstanbul’a dönünce bilgisayardaki Word’ü açıp “Aşkı bir yaşayanlar vardır, bir de hayal edenler. Ben, hayal edenlerdenim.” cümlesini yazmıştım ilk. Devamında bir şeyler daha karalamıştım ama iki, en fazla üç satırı geçmemişti. Aklıma hiçbir şey gelmemişti o an, o yüzden annemle ortak kullandığımız bilgisayarın “DİCLE” adlı koca klasöründe beklemeye almıştım değerli romanımı.

Ben yine bir gün evin arka odasında kapanmışım bilgisayar başına, karşımda üç satırlık romanım açık ve devam edebilmek, birkaç satır daha yazabilmek için beynimi zorluyorum. Derken annem odaya giriyor, Word’ü kapatmak için yeterince hızlı bir adım atamıyorum ve yazımı görüyor. Dokuz yaşındaki çocuğundan böyle bir cümle beklemediği için “Kim yazdı bunu?” diye soruyor bana. Ben de ne diyorum, biliyor musun? “Yaaa… Sınıf arkadaşlarımdan biri yazdı, benim değil…”. Yahu kızım insan biraz yalan söylemeyi bilir be, koca kadın bunu yer mi hiç! Yemedi tabii, tuttu ve çöpe sürükledi dosyayı. Ama ben nasıl üzüldüm, sana anlatamam! İlk defa mı bir yazı yazmaya çalışıyordum bilmiyorum ama ilk defa romantik bir yazı yazmaya çalıştığımı hatırlıyorum.

Annem o akşam o yazıyı silse de ilk cümle benim aklımdan hiç silinmedi. O gün her ne kadar üzülsem ve utansam da yıllar sonra ilk cümlemi sorgulamaya başladım. Dokuz yaşındaki bir çocuk için çok iddialı bir tanım, aşkı yaşayanlardan değil de hayal edenlerden olmak. Gerçi, oldukça sevgi dolu bir insan olduğumu sana nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama sevgili okur, eğer burçlara inanıyorsan ben terazi burcuyum, inanmıyorsan da ağaca çarptığında bile özür dileyen biriydim her zaman. Lakin sanmaktayım ki sevgi dolu biri olmak ve aşk dolu biri olmak aynı şey değil. Aşkın daha yoğun olduğunu hissediyorum. Aşk, sadece bir sevgiliye ithaf edilecek bir şey değil benim için. Sevgimin arttığı, kalbimden taştığı her şeye aşk diyebilmek istiyorum. Bu sevgilim de olabileceği gibi bir dizi, bir kitap, bir şiir veya bir şehir de olabilir. Bir insana aşık olabileceğim gibi yaşadığım bu hayata da aşık olabilirim. Hatta artırıyorum, sevgili dediğim kavram yalnızca birlikte olduğum kişi olmaktan çıkıp kendim de olabilir. Hatta sen de sevgilisin, sevgili okur! Çoğu maile de öyle başlamıyor muyuz zaten? Bence başlamalıyız da. Eğer Spotify kullanıyorsan fark etmişsindir, şarkıları favorilerine eklemek istediğinde önceden bir kalp tuşuna basıyordun, şimdi ise artı simgesine basıyorsun. Sosyal medyada biraz dalgası döndü hatta, ‘dünyanın az sevgiye ihtiyacı vardı da ondan mı kaldırdınız kalbi’ diye.

Dünyanın, düşünebileceğimizden daha çok sevgiye ihtiyacı var, sevgili okur. Bu bazen beni umutsuzluğa dahi sürüklüyor. Bu kadar ruh, birbirini nasıl sevebilir? Lakin sevgili okur, bu imkansız bir şey mi? İnsanların birbirlerini, kendilerini, canlı veya cansız şeyleri sevmesi, hatta onlara aşık olması imkansız mı? Değil. Olmamalı. Ben aşkı hayal ediyorum. Bu sefer sadece kendi aşkımı değil, en çok insanların aşkını hayal ediyorum. Bir sıcak kalbin, bir soğuk kalbi ısıtmasını; otobüste giden birinin boşluğa dalıp gülümsemesini; insanların birbirlerinin ellerini sımsıkı tutmasını hayal ediyorum. Dokuz yaşındaki Dicle, aşkı hayal ediyorum derken ne demek istedi bilmiyorum. Keşke onunla bir sokak başında denk gelsek de sorabilsem. Ama şimdiki Dicle aşkı hayal etmeye devam ettiği gibi aşkı yaşıyor da. Bir ince ruha aşık olarak, bir kuşun kırık kanadına aşık olarak, yaralı bir yüreğe aşık olarak, kendine aşık olarak, hayatına aşık olarak yaşıyor.

Sevgili okur, sen de aşık ol, tamam mı? Hepimiz aşık olalım bir şeylere, birilerine. Aşkı yaşarken onu hayal etmekten de vazgeçmeyelim. Eğer aşık olamıyorum, diyorsan hayal etmeye devam et. Aşkın hayaline aşık ol. Yeter ki ol. Bizim sevgiye, aşka ihtiyacımız var çünkü aşk bize benziyor.