Flört Şiddeti ve Medyadaki Tasviri
İrem Uçar
Duygusal/romantik/cinsel ve başka bağlamları olan ilişkilenmelerde çokça karşılaştığımız, gençler üzerinden meşrulaştırılan; toplumda “gençlikte olur böyle şeyler”, “her genç kızın başına gelir” gibi söylemler üzerinden yansımalarını gördüğümüz olgu: Flört Şiddeti.
Flörtün genellikle ahlaksızlık ile ilişkilendirildiği bugünlerde, daha kendisinin varlığından söz edemediğimiz bir coğrafyada şiddetten bahsetmek tahmin edersiniz ki pek mümkün değil. Tanımlamadığımız olguları göz ardı etmeye olan düşkünlüğümüz ise burada başlıyor.
Flört ilişkileri, cinsel sağlık ve rıza ölçeğinde yeterince konuşulmuyor. Konuşulduğunda ise kriz temelli bir yerden ele alınıyor. Haklara erişim odağında ana akımlaştırmaya ihtiyaç duyduğumuz cinsel sağlık meselesi küçük çaplı krizlerde bile “şimdi sırası değil” denip geçiştirilirken deprem gibi büyük çaplı bir afet sonrasında bile bu yaklaşım farklılaşmıyor.
Tesiri sadece cinsel sağlık olmayan; ihmal, cinsel şiddet, doğum kontrol hizmetlerine erişim gibi konuları önemsizleştirmeye yönelik politikalar sonucunda kadınların ve lgbti+’ların ilişki içerisinde yaşanılanları anlatması gittikçe zorlaşıyor. Bu noktada kimliğini açık etmek istemeyen bireyler dijital içeriklere başvuruyor ancak orada da durum pek farklı değil. Toplumsal normlar ve cinsiyet rolleri etrafında şekillenen ana akım medyanın mağdur suçlayıcı [1]etkisini çevrimiçi içeriklerde de görebilmek mümkün.
2021 yılında bir kadının yemek yapmadığı gerekçesiyle öldürüldüğünü düşündüğümüzde[2] şiddetin normal olmadığını söylemek gibi temel bir yerden başlamak gerekiyor artık anlatılarımıza. İlişki yaşamak isteyenler için güvenli ilişkilerin bir hak olduğu, kendini bir ilişkilenmeye tabi tutmamanın da bir o kadar doğal olduğunu ise vurgulamak gerekiyor. Akran baskısının veya toplumsal pratiklerin çevrimiçi ortamlarda yaygınlaşmasıyla bireyler, güvensiz ilişkilerini sürdürmeye devam edebiliyor. Bu nedenle flört şiddeti odağında üreteceğimiz içeriklerde; isteklerin ve çeşitliliklerin gözetildiğinden, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği gibi temsiliyetlere yer verildiğinden emin olmalıyız.
Medyada karşılaştığımız bir diğer konu ise kıskanç ve kısıtlayıcı olmanın, değer göstermekle ilişkilendirildiği içerikler. “Seven erkek kıskanır” denmiyor mu ne de olsa… Bu içerikler toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirmekle kalmıyor, ortada eril bir zihniyet olmadığı müddetçe ilişkilenmenin de mümkün olmadığını söylüyor bizlere. Oysa şiddet ve türleri konusunda bilgilendiğimiz, farkında olmasak dahi toplum tarafından dayatılan pratikleri keşfettiğimiz ve yenileriyle değiştirdiğimiz sürece güvenli bir ilişki yaşamak mümkün. Ancak unutmamak da gerekir ki: Herkes flört şiddetinin uygulayanı ya da maruz bırakılanı olabilir.
Konuya ilişkin göz atılabilecek içerikler:
https://cinselsiddetlemucadele.org/wp-content/uploads/2020/09/ne_var_ne_yok_rapor_2020-2.pdf
[1] Mağdur Suçlayıcılık(Victim Blaming): Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin yapmış olduğu tanımda “yaşanılan bir mağduriyette çeşitli gerekçelerle kabahati o mağduriyeti yaşayan kişiye yapıştırarak faili aklayan yaklaşım.” olarak geçer. Mağdur suçlayıcılığa dair örüntüler evrenseldir ve bütün cinsiyet kimliklerinin yaşadıkları şiddetten sorumlu tutulmaları bakımından benzerlik gösterir. Bir alan araştırması; kıyafet, fiziksel görüntü, psikolojik durum, kariyer ve karakter gibi değişkenler üzerinden kadınların açıkça suçun sorumlusu haline getirildiğini ve böylelikle suçun failden kadına nasıl kaydırıldığını verilerle ortaya koymaktadır.(Whatley,1999)
[2] Anadolu Ajansı, “Sivas’ta kadın cinayeti: İftar öncesi “yemek yapma” tartışmasında bıçaklanarak öldürüldü”, 2021