25 Kasım’a Giderken
Şeyma Arıkan
Lisede ilk gençliğimin verdiği heyecanla tüm feminist içerikleri tüketir, araştırma yapar, İstanbul’da olan tüm yürüyüşleri dört gözle bekler, bir gün katılabilme umuduyla tüm videoları izlerdim. Bunların etkisiyle İstanbul’da okumak için sınavı kazandığımı öğrendiğimde gerçekten bir şeyler yapabileceğimi düşünmüştüm. Önümdeki ilk büyük gün olan “25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü” için işte böyle hazırlanmaya başladım. Nerede yapılacağını, nasıl olacağını öğrendim. Araştırdıkça hiç bilgim yokmuş gibi hissediyor ve kaygılanmaya başlıyordum. Yine de kararlı bir şekilde sloganları ezberledim, kıyafetlerimden hangi makyajı yapacağıma kadar her şeyi belirledim. Ta ki son güne gelene kadar…
Şu an üç yıl sonraki halimden o güne bakınca hem gülümsüyor hem de biraz üzülüyorum. Yolun başında heyecanlı küçük bir kız çocuğu görüyorum sanki. Büyük bir hevesle 25 Kasım’a gitmek isteyip o an yalnız olduğu, hiçbir topluluğa henüz giremediği ve anksiyete yaşadığı için yola çıkmışken yapamayıp geri dönen bir çocuk…Hayalimdeyken çok daha kolaydı ya da ben cesurdum sanırım.
Şimdiyse çok şey değişti. Artık yalnız hissetmiyor kendime daha çok güveniyorum. Hayatımın değişmesi, deneyimlerim, arkadaşlarım bana bu yolda iyi geliyor. Anladım ki aslında o gün de yalnız değilmişim.
Bu yıl ise arkadaşlarımla kolektif şekilde 25 Kasım öncesinde gözaltı atölyesine katıldım. İlk yürüyüşümde büyük korkularımdan biri olan, olası bir gözaltı sürecine daha bilinçli ve fikir sahibi olarak hazırlandım. Sonrasında çok sevdiğim “karanlıktan korkarsan bu kenti ateşe veririz” , “dolapta zıkkımın kökü, sokakta isyan var” gibi sloganlardan oluşan dövizler hazırladık. Bunlar yürüyüşe katılma motivasyonumu oldukça pozitif bir şekilde etkiledi. 25 Kasım günü geldiğinde herkesle yan yana yürüyüp; omuz omuza haklarımızı ve isyanımızı haykırırken bu güven ve dayanışma hissini ne kadar sevdiğimi ve somut olarak yaşamanın ne kadar iyi geldiğinin farkına vardım. Her şeyi yapabilme gücünü bir arada olmamızın verdiği enerjiden alıyorum.
İlk seferimde gidemesem de artık gidebiliyorum ve bunu çok seviyorum. Mirabal[1] kardeşlerin bize uzattığı mücadele elini tutuyor ve uzatmaya devam ediyorum.
Kaybettiğimiz tüm kız kardeşlerimizin hatıralarını anıyor onları hiç unutmayacağıma yaşadıkça yaşatacağıma söz veriyorum. Şiddetsiz, sömürüsüz, özgür bir geleceği hep beraber inşa edeceğimize inanıyorum. Sen de asla yalnız değilsin, yakında veya uzakta birbirimize sahibiz.
[1] Mirabal kardeşler olarak bilinen Patria, Minerva ve María Teresa; 1930’dan 1961’e değin Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten Rafael Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veriyordu. Trujillo, “Ülkenin en büyük iki sorunu kilise ve Mirabal kardeşlerdir” konuşmasını yaptıktan sadece 23 gün sonra 25 Kasım 1960’da Mirabel kardeşlerin arabasını yolda durduran Trujillo yandaşları arabadan indirdikleri Mirabel kardeşlere önce tecavüz ettiler sonra da öldürdüler.Dominik Cumhuriyeti’ndeki diktatörlüğün yıkılmasında büyük rol oynayan üç kız kardeş 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nün sembolü oldu./Mirabal Kardeşler’in Özgürlük Tutkusu 58. Yılında, Bianet, 2018.