BARINMA MI?
Bir toplumun geleceği, haklarımıza verilen değerle şekillenir.
Bu yazıda, eğitim ve barınma haklarında yaşanan ihlallerin, psikolojik sağlığımız üzerindeki etkileri üzerine düşündüm.
Son yıllarda yaşanan küresel krizler, afetler ve olağanüstü durumlar, insanın temel yaşam gereksinimleri arasında yer alan eğitim ve barınma haklarının ihlal edilmesine yol açtı.
Yaşanan küresel krizlerin beraberinde getirdiği ihlaller ve eşitsizliğin, toplumun yapısını ve geleceğini tehlikeye attığını söyleyebilirim. Bu durum kişilerin fiziksel ve zihinsel sağlıklarını etkileyerek toplumun refah seviyesini de aynı oranda düşürüyor. Tıpkı bir zincirin halkası gibi toplumun parçası olan bireylerin yaşadığı hak ihlalleri, başta sağlık gibi birçok hakka erişimi de olumsuz etkiliyor.Eğitim ve barınma hakkımızın ihlali ve sınırlanması söz konusu olduğunda sağlığımızın nasıl etkilendiğini düşünelim.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sağlığı, 1948 yılında kabul ettiği ve hala geçerli olan şu şekilde tanımlamıştır:
“Sağlık, sadece hastalık veya sakatlığın olmaması değil, aynı zamanda fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik halidir.”
Bu tanım, sağlığın sadece hastalık veya sakatlığın olmadığı bir durum değil, aynı zamanda fiziksel, zihinsel ve sosyal iyi olma hali olduğunu vurguluyor. Yani sadece fiziksel sağlık değil aynı zamanda zihinsel ve duygusal iyi olma hali, sosyal ilişkilerde denge ve refah da sağlığın önemli bileşenleridir.
Bu konuyu psikolojik sağlığımız üzerinden ele alarak kendi hislerimden ve düşüncelerimden bahsedeceğim.
21 yaşında, öğrenci olan ve henüz kendi ekonomik özgürlüğü olmayan bir bireyim. Eğitim ve barınma sürekli gündemimde olduğundan bu yazı vesilesiyle hissettiklerimi buraya dökmek istiyorum. Yaşadığımız yüzyılda şahit olduğumuz olayların, hayat standartlarımızın ve giderek bizi kutuplaştıran mekanizmaların hayatımız üzerinde bizden daha fazla söz sahibi olduğunu düşünüyorum. Eğitimin giderek niteliksizleşmesi, eğitimde fırsat eşitliğinin olmayışı ve tabii ki barınamıyor olmamız geleceğe hatta bugüne olan inancımı giderek yitirmeme sebep oluyor. Barınma problemi yaşıyor olmak aynı zamanda akademik hayatım başta olmak üzere birçok konu üzerine yoğunlaşmamı engelliyor çünkü arka planda hep sorgulayan, endişe duyan bir ben daha var. Bu endişelerim bulunduğum şehirde kendimi güvensiz hissetmeme de sebep oluyor. Bu güvensizlik birilerine, bir yerlere bağlanamamayı ve ait hissetmemeyi de yanında getiriyor. Dolayısıyla arka planda sürekli bunlar dolaşıyorken gündelik hayatımda sürekli kaygılı, güvenemeyen biriyim. Tüm bunların beraberinde getirdiği stres de kaçınılmaz oluyor. Birçoğumuzun işsizlik kaygısına ilaveten zaten barınamayacağını düşünmesi bile henüz yola koyulmadan motivasyon kırıcı bir durum. Eğitimde fırsat eşitsizliğini de göz önünde bulundurduğum zaman giderek bir çıkmaza sürükleniyorum. Bu bende psikolojik çöküntü yaratıyor. Böylece sürekli kendime savunma mekanizmaları geliştirmek durumunda kaldığımı hissediyorum. Geliştirdiğim savunma mekanizmaları daha çok geleceğe dönük oluyor ve bu daha iyi hissetmemi sağlıyor. Bunlar benim hissettiklerim. Aslında yazıya dökebildiğim hislerim desem daha doğru olur. Bu yazıyı okuyanlara bu kaygılarım ışık olsun isterim çünkü bu kaygılarla başa çıkmaya çalışan sadece siz değilsiniz.
Hislerin, kaygıların ve hayallerin senin. Onlara sahip çıkmak için elinden ne geliyorsa yapmaya başlamalısın. Yalnız değilsin.
Dayanışmayla,
Sevgiler…
LİNDA İNCİR